Dram Dizileri

“Inventing Anna”

Anna Sorokin’in hayatının kurgulanıp anlatıldığı bu dizi bankaları, zengin arkadaşlarını, iş adamlarını kandırıp sosyetede kendine yer bulan bir kadının hikayesi. Almanya’ da milyoner bir babası olduğuyla övünen genç kız insanları dolandırarak lüks bir hayat yaşıyor. Açmak istediği vakıfla da işler bir hayli değişiyor. Başrolünde oldukça başarılı Julia Garner var karakterini o kadar güzel sahiplenmiş ki Anna’nın tüm hissettiklerini izleyiciye geçiriyor. Güçlü kadın başrollerin olduğu filmleri seviyorsanız bu diziyi çok beğeneceksiniz.

“Gilmore Girls”

Her ne kadar dram dizileri arasında yerini alsa da bu yapım kesinlikle içinde aşkı, komediyi de barındırıyor. Bir anne ve kızının hikayesinin anlatıldığı bu dizi anne olmanın sadece tek bir doğru üzerinden nitelendirilemediğini hatırlatıyor. Gerek Lorelai ‘in annesiyle olan komik ama çalkantılı ilişkisi gerekse de Rory ile olan sevgi dolu ama bir o kadar da çılgın ev halleri izleyiciyi güldürmeye yetiyor. Hem çılgın hem aşık hem anne olan Lorelai karakterini çok seveceğinize eminim. Eski bir yapım olmasına rağmen 10 yıl sonra çekilen “Year in the Life” ile dikkatleri yeniden üzerine çekmeyi başardı. Anne olmanın en güzel halinin anlatıldığı bu diziyi mutlaka izleyin.

“Kuş Uçuşu”

X ve Z kuşağı arasındaki çatışmayı av ve avcı betimlemesiyle anlatan yapım oldukça farklı bir format. Miray Daner ve Birce Akalay’ın dinamikleri gerçekten olağanüstü. Birce Akalay muhteşem bir seyir zevki yaşatmış. Açayım 1-2 bölüm izlerim diye başlayıp sonuncu bölüme gelmeden asla kapatamayacağınız oldukça akıcı bir dizi. Aslanlar ve kuşların savaşını izlerken ister istemez kendinizi taraf tutarken bulacaksınız. Günümüzdeki habercilik sektörüne de çok güzel bir noktadan değinilmiş. Sosyal medya zorbalığına da ayrıca bir parantez açılmış. Oyuncuların hepsinin eline,emeğine sağlık.Unutmayın ki “Ne konuşulursa konuşulsun inanıp inanmak asla bir gerçeği değiştirmez”..

“Ufak Yangınlar”

Elena Richardson, kusursuz bir ailesi olan ve her şey için bir plan yapan ve herkesin de buna uymasını bekleyen dışarıdan mükemmel bir hayatı varmış gibi gözüken bir kadın. Diğer tarafta ise Mia Warren yalnız bir anne ve gizemli bir sanatçıdır. Ama pek çok sırrı vardır. Bölümler ilerledikçe pek çok sır da açığa çıkıyor bu iki kadın birbirinden çok farklı görüşlere düşüncelere sahiptir bu yüzden de bir türlü anlaşamazlar ama hikayeleri de bir noktada iç içe geçmeye başlar. Peki ya “Tüm kurallara uymak gerçekten tüm tehlikelerin önüne geçebilir mi ? “

“Bir Derdim Var”

9. kasım Perşembe günü ilk bölümüyle açılışını yapan dizinin konusu oldukça ilgi çekici. Oyuncu kadrosu cuk oturmuş, genç kadrosu çok başarılı hepsi birbirinden yetenekli. Birce Akalay Nilüfer Toska’yı öyle güzel sahiplenmiş ve ona ruh üflemiş ki insanı hipnotize ediyor. Son zamanlarda derdini daha güzel anlatan bir yapım görmedim sanırım. Umut etmekten , iyileşmeye çalışmaktan vazgeçmeyen ve gençleri iyileştirmeye olan inancını asla kaybetmeyen doktor ve hastaların hikayesi bu. Herkesin belli başlı “dertleri” olduğu gibi Nilüfer’in de var bölümler ilerledikçe onun kendini iyileştirmek isteyip, istemediğini görecek olmamız ise çok heyecan verici. Kendisinin de söylediği gibi “Hasta kendi iyileşmeyi istemiyorsa hekim hiçbir şey yapamaz” Ama eminim ki herkesin hemfikir olduğu bir gerçek var ki oda keşke hayatlarımızda böylesi destekçi olan bir Nilüfer olsa ve o zorlukların altından çamurdan ve kirden etkilenmeden çıkabilsek. Olamaz mı olabilir ?

“Baby Reindeer”

Hayatınıza ansızın giren birine ne kadar güvenebilirsin? Bu cümleyi sonuna kadar hissettiren bir yapım. Bazen ilgi görmek istediğimiz ,özgüvenimizi yükseltmek ,belki de birkaç iltifat alabilmek uğruna mantık dışı bazı olaylara sırf o anlık doğru geldiği için katlanabiliyoruz sonrasında ise vazgeçemeyeceğimiz durumlara sokabiliyor bizi bu. Peki ya sizin için hangisi değerli sevmek mi sevilmek mi? Ben bu mini diziyi izlerken cok keyif aldım farklı türde ve akıcı olmuş.